Biyoyakıtlar, fosil yakıtlardan daha fazla karbon emisyonu yayıyor

Transport & Environment’in (T&E) yayınladığı yeni bir rapor, çevreci olarak nitelenen biyoyakıtların, fosil yakıtlardan %16 daha fazla CO₂ yaydığını ortaya koydu.

İtalya büyüklüğünde alan biyoyakıtlar için kullanılıyor

Günümüzde yakıt olarak kullanılacak mahsul yetiştirmek için 32 milyon hektarlık alan kullanılıyor. Bu da yaklaşık İtalya büyüklüğünde bir alan. 2030 yılında ise bu rakamın %60 artarak 52 milyon hektara, yani Fransa’nın yüzölçümüne ulaşması bekleniyor. Bu alan kullanımına rağmen, biyoyakıtlar dünya ulaşım talebinin yalnızca %4’ünü karşılıyor. Bu alanın yalnızca %3’ü güneş panelleriyle kaplanırsa aynı miktarda enerji üretmek mümkün. Elektrikli araçlar fosil yakıtlı araçlardan çok daha verimli olduğundan, bu kadar küçük bir alandan üretilen enerji, dünyadaki tüm araçların elektrikli olduğu durumda üçte birine yetecek enerjiyi sağlayabiliyor.

Küresel biyoyakıt üretiminin yaklaşık %90’ı gıda ürünlerine dayanıyor. 2023 yılında biyoyakıt endüstrisi yaklaşık 150 milyon ton mısır, 120 milyon ton şeker kamışı ve şeker pancarı tüketti. Toplamda her gün 100 milyon şişe bitkisel yağ otomobillerde yakılıyor. Yani tüm bitkisel yağ arzının beşte biri gıdada kullanılmıyor. Bu hammaddelerdeki enerji, 1,3 milyar insanın asgari kalori ihtiyacını karşılayabilir. Bu arada, dünyada 800 milyona yakın insanın açlıkla karşı karşıya olduğu belirtiliyor.

Karbon emisyonu ve su tüketimi çok yüksek

Biyoyakıtlar, tarım ve ormansızlaşmanın dolaylı etkileri nedeniyle, bugün yerini aldığı fosil yakıtlardan dünya genelinde %16 daha fazla CO₂ yayıyor. 2030’da biyoyakıtların, yerini alacağı fosil yakıtlardan 70 milyon ton CO₂ eşdeğeri daha fazla salım yapması öngörülüyor; bu, neredeyse 30 milyon dizel otomobilin yıllık emisyonuna eşdeğer.

Biyoyakıt tarımı ayrıca ciddi miktarda su tüketimine sebep oluyor. Birinci nesil biyoyakıtla 100 km yol kat eden bir araba ortalama 3.000 litre su harcarken, güneş enerjisiyle çalışan bir elektrikli araç için bu miktar sadece 20 litre. İklim değişikliği su kaynaklarını daha da kısıtlayacağından, bu durum gelecekte ciddi bir problem yaratabilir.

Brezilya, biyoyakıt üretiminde hızla büyüyen ülkelerden biri ve ABD’yi yakalamaya çalışıyor. Ülke yakın zamanda Amazon’daki soya moratoryumunu askıya alma kararı aldı; bu moratoryum, ormansızlaşmayı önlemek için uygulanıyordu. Kanada ve Hindistan da üretimlerini önemli ölçüde artırmayı planlıyor.

T&E’ye göre, birçok kişi biyoyakıtlardaki büyümenin, daha temiz atıklar ve kullanılmış yemeklik yağ ve hayvansal yağlar gibi gelişmiş hammaddelerdeki artıştan kaynaklanacağını iddia etse de, biyoyakıtların büyük çoğunluğu 2030 yılında da mahsullerden gelmeye devam edecek.

Deniz nakliyesi ve havacılıkta kullanımının artması bekleniyor

Şu anda kabul edilen biyoyakıt zorunluluklarına ek olarak, nakliye ve havacılıkta biyoyakıtların teşvik edilmesi, küresel biyoyakıt talebini daha da artırabilir. Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün yeni iklim kuralları, 2030’ların ortalarına kadar küresel nakliye yakıtı talebinin üçte birini biyoyakıtların karşılamasını sağlayabilir.

Benzer şekilde havacılık sektörü de fosil yakıtlara alternatif olarak biyoyakıtlara yöneliyor. Şimdilik büyüyen havacılık sektörü, kullanılmış yemeklik yağ gibi atık biyoyakıtlara odaklanıyor, ancak elde edilen kanıtlar, bunun sınırlı atık yağ kaynakları üzerinde şimdiden büyük bir baskı oluşturduğunu gösteriyor. Dolayısıyla gelecekte atık yağların yanında palmiye ve diğer çevreye zararlı yağların da kullanılması tehlikesi bulunuyor.

T&E, hükümetlerin iklim politikalarını oluştururken arazi tahribatına ve ormansızlaşmaya yol açan biyoyakıtları engellemesini istiyor. Kamu fonlarının, yanlış çözümlere sübvansiyon sağlamak yerine, elektrifikasyona, enerji verimliliğine ve gerçekten sürdürülebilir alternatiflere öncelik vermesi gerektiğini belirtiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir